İfade Özgürlüğü
Üniversitede Düşünce Özgürlüğü
Özgürlük: Düşünebildiğince, hedeflerince yaşamak; lakin bir diğerinin sınırını geçmeyecek ölçüde yaşamdır kanımca. Bir başkasının özgürlük anlayışı farklıdır kimbilir. Bu özgürlük hadisesi dışarıdan biri tarafından üniversite ortamında ele alındığında ,özgürlüğün burada üst düzeyde olduğunu düşünür. Kanaatim bu yönde değil açıkçası. Belki de bu hadise, benim özgürlük anlayışımın farklılığıdır ya da bir başkasındaki farklılığın bize yansımasıdır. Başka bir ifadeyle de koyunu kurdun elinden kurtaran çoban koyuna göre kurtarıcı, kurda göre ise özgürlüğüne engel olan kimsedir. Bu koyunla kurdun özgürlük deyişindeki farklılıktır. Belki de onu düşünemeyecek kadar farkında olamamaktır özgürlük. İşte anlatmak istediğim hadise bu.
Üniversitede bu durum nasıl? Düşünce özgürlüğüm ,kendimi ifade edebilme ortamım nasıl? Bence vasat. Bir farklılığa hangi gözle nasıl bakılıyor? Bu soruların geneline dün yaşadığım bir olay ile cevap vermeyi yeğliyorum. Bir kitap, üniversitelilerin elinden düşürmediği nesne sanılan oysa en az o dönemde okunan şey. İşte ben de onlardan birini elime almış okurken arkadaşım: “Gardaş ne okuyasan bakak hele” diye seslenmesi üzerine kitabı uzattım. Kitabın içeriğine bakmadan hiç olmasa arkasındaki özeti okumadan direkt “Yanlış adım atıyorsun” diye karşılık verdi. Şoka uğramıştım bir an çünkü; kitabın ne olduğunu, ne anlattığını yazılış amacının ne olduğunu bilmiyordu. Kendisine ben herhangi bir adım atmak için okumuyorum ki dedim. Bu sefer “Dışını kaplayabilirdin.”dedi. Sadece gözlerine bakıp ne diyeceğimi bilmezken birden, kardeş anlamadığım bir şey var. Benim kitap okumam mı suç, yoksa bu kitabın dış kapağımı suç dedim. O an tebessüm ederek “Hiç olmasa (***) kelimesinin üstünü kapatabilirdin.” dedi. Kitabın uzun isminin içinden sadece bir kelimenin üstünü karalayacaktım. Bence bu o kelimeye küfretmek o kelimeden utanç duymaktı. İşte burada sorun konuştuğum arkadaşım değil ki… (Kitaba da gelince o an bitti elimde,diğer kitaplar gibi yerini alıp bir başkasını bekliyordu. Kısacası onunda diğerlerinden bir farkı yoktu.)
Peki neydi bu sorun? Mesele beni ona düşündüren kriterlerdi. Neden yanlış anlaşılacaktım. Benimkisi bu zihniyetti. Ön yargıyla düşünme ya da dar bir açıdan olayı ele alma hadisesi. İşin ilginç yanıdır ki kendimce yine de bu zihniyeti bir diğerine rağmen hoş karşılarım. Diğer zihniyet seni kısıtlayan ve ifade hürriyetine engel olan düşüncedir. Üniversitemde bu ifade özgürlüğünden bahsetmenin mümkün olacağını düşünmüyorum. Bu durum anayasadaki maddeden midir, bunu bilemem. Tarihte bu ifade özgürlüğünü kısıtlandırıldığını görmüşüzdür. Yani Galileo dünya düz değil yuvarlaktır derken herkes bu ifadeye karşı çıkıyor hatta Galileo’yu giyotine kadar götürüyorlardı. Elbette kendi düşüncem bir Galileo kadar büyük ve o kadar kesin olmasa gerek. Ama en azından bir ortamda ya da bir münazara sırasında herkes aynı düşünceye sahip olduğu halde senin sadece farklı bir yorumunun bulunması durumunda, hayır yorum farkı var olmaz deniyor. (Zaten bir ortamda herkes aynı şeyi düşünüyor ise o ortamda yeni bir sonuca ulaşılamaz.) Kısacası üniversitede ifade özgürlüğü ya da düşünce hürriyetinden söz etmek mümkün olmuyor.
İşte ifade özgürlüğündeki küçük bir yorum farklılığının getirdiği sonucu küçük bir örnekle pekiştirip yazımı bitirmek isterim.
“Kafese kapatılmış bir kuş düşünün, bir karga. Kanatlarını sonsuza açmadan önce demir tellerin ardına kapatılıp önce boyandı rengarenk boyalarla, sonra salındı havaya öteki kargaların arasına. Acımasızca saldırdılar renkli kanatlarını parçaladılar. Yabancı değildi oysaki onlardandı, oydu. Neden sonra anladılar? Velhasıl sevimsiz gözüken ama o renkli kanatlarıyla uçmayı özlem içerisinde bekleyen kargayı kurtaramadılar.”
Renkli kargaların kaderini paylaşmamak dileğiyle…